Neden Janus?

Janus, orijinal okunuşuyla “Yanus”, Roma mitolojisinde biri ileriye, diğeri geriye doğru bakan iki yüzü olan önemli bir figürdür. Hem geçmişi, hem geleceği görebilmesi dolayısıyla başlangıçların ve geçiş dönemlerinin tanrısı olarak anılır. Bu özelliği batı dillerinin bir çoğunda yeni yılın başlangıcı olan Ocak (January, Janua, Janui…) ayına ismini vermesine sebep olmuştur.

Janus, bir durumdan diğer duruma geçiş sürecinin başlatıcısı, soyut veya somut her anlamda bir geçiş dönemini ya da alanını simgeler: geçmişten geleceğe, gençlikten yetişkinliğe, barbarlıktan uygarlığa, savaştan barışa…Hareket ve değişim ayrılmaz bir ikili olduğundan ikili bir doğası vardır Janus’un, ki bu da biri genç biri yaşlı olmak üzere iki çehreyle tasvir edilmesinin temel sebebidir. İleriye, olmak istediği yere, hayallere ve ideallere dönük genç yüzü değişime; geçmişe, yaşanmışlıklara, köklere vurgu yapan yaşlı yüzü ise muhafaza etmeye işaret eder.

İnsan doğasının bu ikili hali sanıyorum yaşam ve terapide benim de en önemsediğim, üzerinde en çok düşündüğüm kavramların başında geliyor. Ne son dönem kişisel gelişim akımlarının vurguladığı gibi insanın köksüz bir varlık misali hiçbir geçmişi yokmuşcasına kendini sıfırdan bir proje gibi var edebileceğine inanıyorum, ne de kişisel tarihinin insanın ayağına prangalar takarak onu içine doğduğu duruma sonsuza dek mahkum edebileceğine. İnsan kendini ve hayatını istediği şekilde sil baştan yaratabilecek kadar güçlü ve hakim olmadığı gibi, bulduğu hayatın altında ezilecek kadar güçsüz ve edilgen de değil.

Skalanın iki ucu da sıkıntılı. Bir ucunda toplumsal koşullarını, içine doğduğumuz aileyi, kültürü ve genetiğimizi yoksayan, ayakları yere basmayan bir “Ben herşeyi başarırım” “İstediğim herşey olabilirim” hali var -ki bu hiç gerçekçi değil-; diğer ucunda ise insanın kendi gücünü tümden görmezden geldiği, ona “Madem hayatım ve kendim üzerimde gücüm yok, ne diye uğraşayım?” dedirtecek, nihilistik bir kara delik.

Aslında ne o, ne öbürü: her ikisi de.

Hem güçsüzüz, hem güçlüyüz. Hem bizi şekillendiren bir genetiğimiz ve hafızamıza, kişiliğimize kazınmış yaşantılarımızla değiştiremeyeceğimiz bir geçmişimiz var, hem de bu geçmişle ne yapacağımıza karar verme gücümüz. Geçmişin getirdiği bu “istenmeyen hediyeler”e kendimizi hareketsizliğe ve acıya mahkum etmek için sarılabileceğimiz gibi; bu deneyimlerin öğrettiklerini acı da olsa bir büyüme olarak görüp yaşamaya değer bir yaşam kurmak için onları dönüştürücü bir güce çevirebiliriz. Bir çeşit geçiş alanı, bir nevi gri alan burası. Tümden kontrolümüzde değilse de, dönüştürme gücümüzün olduğu bir alan.

Bu alan aynı zamanda terapist olarak benim çalışma alanım. Bir pergel gibi bir ayağımı tam da geçiş noktasına sabitleyip, diğerini yeri geldiğinde geçmişe, yeri geldiğinde geleceğe mekik dokuyabilecek hareketlilikte serbest bırakmaya çalışırım. Böylelikle danışanımın da saplandığı yerden çıkmasını, ya da tam tersi bir türlü köklenemediyse kontrolsüz şekilde savrulmadan hareket etmesine olanak sağlayacak bir sabit bulmasını amaçlarım. Zira kişi sadece geçmişe bakarsa bugünü ve hangi geleceğe yürümek istediğini kaçırır; sadece geleceğe bakarsa da, bu geleceği hangi geçmişin şekillendirdiğini unutur.

Terapistin bu iki zaman boyutuyla eşzamanlı temasta kalma hali, yani tıpkı Janus gibi bir yüzünü geçmişe, bir yüzünü geleceğe dönük tutması gerekliliği bana bir terapi merkezi için Janus’un çok uygun bir isim olacağını düşündürdü. Janus “Kapı Tanrısı” olarak tam da bu geçiş alanından sorumludur. Üstelik hoş bir tesadüf olarak Janus’un açılışı ismine yakışır bir şekilde Ocak ayına denk geldi. Kurucusu olarak benim kişisel tarihimde ise Janus, 12 yıllık klinik öğrenme sürecinin sonunda adım attığım yeni bir başlangıç oldu. Bu deneyimimi halen devam eden bir öğrenme süreci olarak tanımlıyorum, çünkü terapistler hem sürekli bilimsel gelişmeleri takip etmeleri gerektiğinden, hem de her yeni danışan onlara yeni şeyler öğretmeye devam ettiğinden, bâki öğrencilerdir.

İsmimizin hikayesi böyle. Kurum olarak amacımız çıktıkları zorlu değişim yolunda danışanlarımızın kaygılarını yönetmelerine yardımcı olmak, değişimin korkutucu geçitlerinde mesafe alırken onlara ışık tutmak. Bir başka deyişle isminden feyz aldığımız Janus gibi danışanlarımıza yeni başlangıçların kapılarını açmayı hedefliyoruz.

Başlangıçlar ve değişimler güzeldir, ama zordur. Yine de yıllardır yüzlerce hayata bir şekilde temas etmiş biri olarak, kendimden emin şekilde şunu söyleyebilirim: Başlarsanız, ki bu hareket etmek demek, düşe kalka da olsa bulunduğunuz yerden daha ileride bulacaksınız kendinizi. Hiçbir uzman -daha doğrusu aklı başında hiçbir uzman- bir terapi sürecinin sonunda hayallerinize ulaşacağınızı vaadetmez. Bununla birlikte, terapinin vadedebileceği bir şeyler var aslında. Doğru uzmanla çalışıyorsanız ve değişim için üzerinize düşenleri yapmaya hazırsanız, bir terapi süreci kendinizle ilgili neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğinizi farketmenizi, değiştirebilecekleriniz konusunda az ya da çok -umarız çok- mesafe almanızı ve değiştiremeyeceğiniz şeyleri ise acı içinde kıvranmaksızın kabullenmenizi sağlayabilir.

Janus’un misyonunu Reinhold Niebuhr’un çokça bilinen “Huzur duası”nın (Serenity Prayer) dizeleriyle de özetleyebiliriz aslında: “Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme gücünü, değiştirebileceklerimi değiştirme cesaretini ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek bilgeliği nasip et.”

Barışık olduğunuz bir yaşam dileğiyle,

Müge Sargın